Sayfalar

Recent Posts

Vietnam'lılarla İçme Teknikleri

İçinde bulunduğum durum, Coen biraderlerin film senaryosu gibiydi. Nadir de olsa, gerçek hayat, fantastik kurgudan bile çok daha absürd olabiliyor.

Sri Lanka Gezisi

Sri Lanka'da rehberli araç kiralamanın çok moda olduğunu öğrendim ve bunu Varan'a söyleme hatasında bulundum. Arkadaş çanta taşımaya bile bir sürü söyleniyor, rehber olayını duyunca atladı hemen. Aslında laf ediyorumda gayet mantıklı günlüğü 50$ a anlaştık. Minibüsün benzini, şöförün tüm masrafları (otel, yemek vsvsvsv) hepsi dahil bu fiata

Kamboçya Gezisi

Tayland Kamboçya sınırına (PoiPet) vardık. Otobüsten indiğimizde tuktukçular var sizi sınıra kadar götürüyorlar. Atladık bir tuktuk'a , sınırdan önce vize alınan binaya gittik tuktuk dışarda bizi bekliyor.

AngKor Wat Gezisi

AngKor Wat kozmik evrenin dünyasal bir modeli. Kamboçya’nın bayrağının da simgesi olan Angkor Wat tapınağı, 300 kilometrekarelik alana kurulmuş bulunan Angkor tapınaklar bölgesinin en önemli ve merkezi tapınağıdır. Tapınakların anası.

Chiang Mai Gezisi

Yıllar geçtikçe insan yaşlandığının farkına varıyor. Belirtiler teker teker kendini göstermeye başlıyor. Mesela, artık bir büyük rakı içince ertesi gün rahatsız oluyorum, günde iki paket sigara da zorlamaya başladı. Keza en büyük zevkim olan, Antalya tarafından, Manavgat’ı 5 km. kadar geçince kamyoncuların favori mekanı meşhur Artezyen et lokantasında eskisi gibi bir kilo veya üstü oranlarda et yiyemiyorum. Uykum geliyor hemen.

2013/09/28

Sigiriya

Sonsuz gökyüzünün altında, yeşil bir okyanusun ortasında tüm melankolisiyle yükseliyordu. Kendi bir kişiliği vardı, bilge toprak anaya isyan etmiş kalabalıklar içinde yalnızlığı seçmişti.

 İnsanı zirvesine çıkmak için kışkırtıyordu, ordaydı ve davetkardı.

Aslında; olaylara, yerlere, kişilere yukardaki paragraftaki gibi tepki verebilen, sofistike ve duygusal bir insan evladı olmak istemişimdir hep. Maalesef prim yapan bir bünye olmadığımdan ve Türk genleri taşıdığımdan Sigiriya’yı ilk gördüğümde; “Bu ne lan, vay vay vay…” diye küfürle karışık gayet natürel bir tepki göstermiştim.

 Sigiriya, Unesco’nun dünya kültür mirasları listesinde yer alan, Aslan Kayası olarak da adlandırılan, geniş bir düzlükte tek başına bulunan 200 metre yüksekliğinde volkanik bir kaya. Zamanında Budist rahiplerin dini bir merkezide olmuş, kralın sarayı da olmuş, kesinlikle gezilip görülmesi gereken eksantrik bir yer.

Sri Lanka adasının ortasında bir yerlerde, Google Earth ten bakın. Ulaşım nasıl olur onu da bilmiyorum söylemesi ayıp bizim rehberimiz vardı minibüsüyle götürdü. 2009 da Tamil sorunu yeni bittiğinden Sri Lanka oldukça ucuz bir yerdi. Günlüğü 50$ a aracın benzini, şoförün kendi ihtiyaçları dahil her tarafını dolaştık Sri Lanka adasının.
İklim zaten rutubetli, sıcak bir yandan bastırıyor, ama buralara kadar gelmişsin dönmek olmaz. Yine psikopatça bir yere çıkacağız. Şöyle düzayak yapmazlar bu tip yerleri. Her seyahat öncesi kendi kendime söz veriyorum. Kilo vereceğim, sigarayı bırakacağım, alkolü azaltacağım ve İngilizcemi ilerleteceğim. Ciddi ciddi böyle acayip yerlere çıkarken, uzak bir ülkede kalp krizi geçirmekten korkuyorum. Neyse başa gelen çekilir, aşağıda fonda Eye of Tiger şarkısıyla zirveye konsantre oluyorum. Aslında bir Indiana Jones konsepti yakalamaya çalıştım bu gezide. Maalesef kilodan kaybediyoruz.

Sigiriya’yı, aynı Angkor Wat gibi, anlatmakla olmaz kesinlikle gidip görmeniz lazım. Girişte bir müze var. Burayı da ziyaret edin. Güzel multivizyon gösteriler var. Kayanın üzerindeki sarayları üç boyutlu canlandırıyorlar. Ciddi anlamda hayran oluyorsunuz. Buranın tarihçesini anlatan broşürleri var.
Çıkışa başlamadan önce Jagath ben yetkililere bir soruyum dedi, bugün arı saldırısı var mı diye. Herhalde dalga geçiyor diye düşündüm, zira bu iki günde bayağı samimi olduk ve fırlama bir çocuk şu Jagath. Bende yol boyunca askerlerin arabayı aramaları sırasında, gayet soğukkanlı davranıp espriler yapıp işte biz Türk’ler şöyle cesur böyle delikanlıyız, tarzında milliyetçi tavırlarda bulunmuştum. Malum karışıktı Sri Lanka’nın durumu. Jagath da şaşırmıştı şimdiye kadar kontrol noktalarında en rahat en şuursuz müşterileri bizmişiz. İşte arı saldırısı olayını uydurarak bizi mi sınıyor şimdi diye hiç renk vermedim, zira ülkemizi temsil ediyoruz burada. Ta ki bu tabelayı görene kadar:

Bu Tamil iç savaşında, Tamilleri tarumar eden hükümet, sırf eşek arılarına zarar vermemek için kovanlara dokunmamış. Yaptığı açıklama; “Bu ormanın asıl sahipleri hayvanlar, misafir olan biziz burada” şeklinde. Vay maşallah, ta Sri Lanka’ya kadar gel eşek arısı ısırsın bir yerlerini. Bir de namussuzlar sağlam ısırıyor, kaç turist hastanelik olmuş tepede mahzur kalmış ordu birlikleri indirmiş aşağıya, internetten araştırının bayağı bir haber var bu konuda. Hadi hayırlısı, rutubet bir yandan, sıcak bir yandan, eşek arıları bir yandan başlıyoruz tırmanışa. Bizde bu kadar turist gelecek, bırak kovanları ormanı dümdüz ederiz. Seviyorum ülkemi.
Kadim kankam Varan’la helalleşip, yolcu yolunda gerek diye başlıyoruz maceraya.
 
Gelelim Sigiriya’nın hikayesine, gerçi hikaye biraz bizim yerli diziler gibi; M.Ö 450 yıllarında Sri Lanka kralı Dhatusena’nın iki tane oğlu varmış. Biri resmi eşinden diğeri de cariyesinden. Cariyesinden olan oğlu Kaspaya, kıskançlık, gelin kaynana ilişkileri vs. vs. çeşitli atraksiyonlu olaylar yüzünden babasını canlı canlı bir duvarın içine gömdürür, aynı akıbetten korkan yasal varis ağabeyi Migara, Hindistan’a kaçar. Taze kral Kaspaya gerek vicdan azabı gerekse paranoya yüzünden burada meditasyon yapan rahiplere, hadi siz başka yere gidin der ve akıllara zarar bir saray yaptırır Sigiriya’nın tepesine. Sonra Migara ordusunu toplayıp kardeşini öldürmüş. Ama burayı nasıl ele geçirmiş o kısmı anlamadım. Zira içerden bir yardım olmadıkça burası ele geçirilemez. Sigiriya’nın anlamı aslan kayası. Orta kısmındaki kral girişini aslan motifi şeklinde yapmışlar ama zamanla yıkılmış.

İlk merdivenlerden kayanın ortasına doğru çıkıyorsunuz.


 Naçizane tavsiyem böyle yerleri tırmanırken şarkı söyleyerek bir tempo tutturun. Daha rahat oluyor. Buraya en iyi gidecek şarkı kanımca Led Zeppelin’den Stairway to Heaven.


 Orta kısımda hem soluklanıyoruz hem de muhteşem 2500 yıllık bayan resimlerini inceliyoruz. Eski Sri Lanka krallarının zevkine hayran kaldık.


Kralın kullandığı saray girişi.


Afacanların kovanları. Buradan çıkarken maksimum sessizlik gerekiyor. Gülüp şakalaşmayın kendi aranızda, şuh kahkahalar atmayın. Bu eşek arıları tahrik edilince ormanda on kaplan gücünde oluyorlarmış. Şakası yok tehlikeliler.


 Artık bitsin şu çile diye dua ederken. Sigara ciddi bir sorun bu tip tırmanışlarda.



Ve zirve. Çıktığımıza değiyor.


 Manzara muhteşem tepeden.


Bu büyük kertenkeleleri de ekleyin hayvan popülasyonuna. Envai çeşit börtü böcek, arı, hayvan var Sri Lanka’da. Böcek fobisi olanlar iki kere düşünsün derim.


Yorgun, terden sırılsıklam hayatımı sorguluyorum. Bu yaşta , bu manyak Varan’la Sri Lanka’da dünyanın bir ucunda volkanik bir kayanın üstündeyiz. Kırka üç kala yaptığım işlere bak. Bu kadar dolaşıyorum boyum mu uzadı? Aslında uzamadı bir değişiklik yok, hayat görüşüm mü değişti gelişti?


Hiç bir zaman bir hayat görüşüm olmadı ki. Mantıklı bir açıklama bulamıyorum niye dünyanın bu eksantrik yerlerini şuursuzca dolaşıyorum diye.
Felsefe yapmaktan vazgeçiyorum.

Aslında ne güzel Antalya yakınlarında bir dağ evi aldım. Eksem domatesimi biberimi bahçeme. Gitsem köy kahvesine okeye tek dönsem. Normal bir hayat sürsem. En büyük erdem cehalettir mottosunu şuursuzca uygulasam. Allah’tan bu ruh hali sigara bitimine kadar sürüyor eski şuursuz gezi moduma dönüyorum.
Kazasız belasız, arılar tarafından ısırılmadan aşağıya iniyoruz. Bu güzel yeri ardımızda bırakıyoruz.
Sonuç itibariyle değişik bir yer görmek isteyenlere şiddetle tavsiye ederim Sigiriya’yı.

2013/09/22

TANZANYA - ZANZIBAR GEZİSİ 2011


Neden Tanzanya?   Bu soruyu   "Ama sen hiç Şili'liye benzemiyorsun" adlı blog yazımda ayrıntılı olarak cevaplamıştım. Uçuş vakti geldi çattı, kadim dostlarım Antalya havalimanına bıraktılar beni. Güldük helalleştik. İstanbul uçağı vaktinde kalktı. Sonunda Atatürk havalimanı dış hatların teras kısmına iki adet sigara içme odası yapmışlar.(Yazılarımın etkili olmasına sevindim.) Türk hava yollarının Cip salonunda takıldıktan sonra, (Garanti Lounge dan daha kaliteliydi) sigaramı tüttürdüm. Söylemesi ayıp business class bölümünden hiç sıra beklemeden uçağa bindim.
Neyse yerleştik bir baktım , koridorun solunda yan hizamda yıkılmayıp hep ayakta kalan sanatçımız Mahsun Kırmızıgül oturuyor. Yanındada  sarışın bayan arkadaşı. Acaba onlarda biletlerini bu uygun promosyondanmı aldılar diye içimden geçirdim. Bir yandanda sevindim, bunlarda Tanzanya'ya gidiyorlarsa gezip görülecek bayağı yer vardır dedim kendi kendime. Şimdiye kadar ilgi alanıma girmesede, şarkılarını dinlemesem bile , medyadaki maço ve agresif tavırlarından hiç haz etmediğim bir sanatçıydı. Ama uçaktaki hal ve davranışları , hosteslerle diyalogları gayet çağdaş ve kibar bir insan portresi çiziyordu. Sıfır kaprisle uçtu. Yanındaki sarışın bayanda kaprizsizdi ki o güzellikle kapris yapması en doğal hakkıydı.  Muhtemelen medyadaki tavırları kendi hayran kitlesinin hoşuna gitmek için, imaj danışmanlarımı veya yaşam koçlarımı diyorlar  her neyse onların uydurduğu zorunlu bir davranış şekli olsa gerek. Hayatta bir önyargım daha kırılmış oldu.
 

2013/08/24

"Ama sen hiç Şili'liye benzemiyorsun!!!"



Türk Hava Yolları'nın web  sitesinde dolaşırken , hattı yeni açılan Tanzanya'ya business class ta , çok uygun bir promosyona rastladım. Uçuş millerimle hemen biletimi aldım, Antalya - İstanbul arasındaki harcadığım millerden daha azına business class biletimi kaptım hemen. Gerek zengin insanların yaşam tarzına içten içe bir ilgim olduğumdan, gerek uçuş sırasında şampanyayla açılışı yapıp mezeler eşliğinde limitsiz rakı içebileceğimden,  gereksede hep düşüncesizce anlık kararlar verdiğimden işin sonunu pek düşünmediğimden bileti hemen almıştım ama Tanzanya neresiydi??? Afrika'da olduğunu biliyordumda doğudamı, batıdamı , ortasındamı , güneyindemi, tehlikelimi bir yermi, vize istiyormu?  gitmeye değermi ? hiç bir bilgim yoktu.

İlk açtım Dış İşleri Bakanlı'ğının Türk vatandaşlarının tabi olduğu vize uygulamaları sayfasını . Malesef, " Umuma mahsus pasaport hamili Türk vatandaşları ise vizeye tabidir." yazıyordu. Tabi kendi kendime kızarken biraz daha araştırınca uçaktan inişte 50$ a  vizenin alınabileceğini öğrendim. Rahatladım tabiki, kendimi Tanzanya konsolosluğunun önünde elimde belgelerle kaçak işçi olmadığımı ispatlarken bulmak hiç  istemezdim. Prensip olarak konsolosluklarından vize isteyen ülkelere gitmiyorum. Şirketten izin durumunu hallettim . Sonrasında gezi bloglarında Tanzanya'yı araştırmaya başladım. Karşıma tabiki yine büyük gezi üstadı , minimalist insan Bora Bilgin'in sitesi çıktı. Gidip görülesi bir ülkeymiş . Kendi farkında olmasa bile; kişisel bloğunda paylaştığı faydalı  bilgilerle üstada çok borçlandım, umarım bir rakı sohbetiyle borcumu ödeme fırsatı bulurum ilerde.

 Tanzanya'ya gitme sürecim esnasında Şili'li Andres ve ailesiyle tanıştım. Akşam demlenirken Couchsurfing sitesini, açıp ; copy&paste yaptığım metni tüm Tanzanya'da yaşayan üyelere gönderiyordum , kalacak yer veya yardımcı olacak birini bulurum ümidiyle. Andres'ten mesaj geldi, "Şimdi İstanbul'dayım iki gün gün sonra Antalya'ya geçiyorum" diye. Kendisinin Şili'li eşinin Vietnam'lı olduğunu ve iki çocuklarıyla geleceklerini söyledi. Ulan ne oluyoruz dedim kendi kendime. Tanzanya Dar es Selam'da yaşayan , Şili'li bir tarih öğretmeni, eşi Vietnam'lı şimdi İstanbul'dalar iki gün sonra Antalya'ya gelecekler. O kadarda içmemiştim halbuki, şansın bu kadarı fazlaydı. Çevremdekilerin ilgiyle okuduğu;  çokca laf ettiğim, dalga geçtiğim hiç haz etmediğim;  kişisel gelişim kitapları doğru galiba, evren, kuantum düşünce tekniği filan yardımcımı oluyor acaba Tanzanya için. Keşke evrenden bol para isteseydim yanlış davrandık.  Babacan , ne demek çocuklarıda al benim evde yeterince yer var kalırsınız dedim.

Havalimanından benim işim olduğu için, kadim dostum Varan'a aldırdım Andres ve ailesini. Varan denyosuda resmi polis kıyafetiyle elinde "Andres" yazan bir kağıtla karşılayınca hafif bir tedirginlik yaşamışlar ilk başta. Akşam işten eve gelince tanıştık. Andres ; Şili'de doğmuş, Amerika 'da yetişmiş, İnternational School diye bir okulda çalışıyor, okulun dünya çapında şubeleri var, canı sıkıldıkça tayin istiyor. Yine bir tayin sırasında Vietnam'da çalışırken eşi Bao ile tanışıyor. Birbirinden şirin Sebastian ve Ethien adında iki çocukları olmuş. Çocuklar şimdilik İngilizce, İspanyolca, Vietnamca ve Tanzanyanın dili olan Shawili dilini mükemmel konuşuyorlar. Bao ve çocuklar yorulmuşlar , erkenden yattılar. Andres gel bakalım sana hızlandırılmış bir Türk kültürü 101 dersi verelim dedik. Diğer kadim dostum Güney'de geldi.


 Türk sanat müziği, mezeler ve tabiki Rakı başladık sohbete.  O sıralar medyanın  gündeminde Şili'deki maden kazasında mahsur kalmış maden işçileri vardı bende dilim döndüğünce Andres'e kalbimizin Şili deki madenci kardeşlerimizle olduğunu söyledim. Güney araya girdi "Ama sen hiç Şili'liye benzemiyorsun" dedi. Andres'te "Yüzüm gözüm kömür tozu değil belki ondan benzetememişsindir" türünde anglo sakson vari bir espri yaptı. Koptuk tabi hepimiz. Bende "Ulan hayatında kaç tane Şili'li gördünkü benzemiyor diye konuşup duruyorsun" dedim. Gecenin sonuna kadar Güney saptamasının arkasında durdu. Hala Şililiye benzemediğini söyler konu açılınca. Ciddi anlamda hayalindeki Şili'li nasıl bir şey merak eder dururum o günden beri.

Ertesi gün , siz Tanzanya'da soğuğu karı özlemişsinizdir dedim, cümbür cemaat Antalya'daki kayak merkezi Saklıkent'e gittik. Cidden çocuklar hayatlarında ilk defa kar görüyorlardı.



Sebastian'a Varan'ın ceketini giydirdik.


Zeynep'te çocuklar ve Bao'yla çok iyi anlaştı.


Akşam Varan'ların evine gittik. Mangal yaptık. Eşimde çok iyi anlaştı Bao'yla. Bao çok çalışkan bir kadın, Tanzanya'da bir restaurantı ve Spa salonu var. Ekonomik durumları iyi olmasına rağmen dünyayı couchsurfingle geziyorlar, lokal kültürü daha iyi tanımak için bu yolu seçiyorlar. Fatma ertesi gün Bao'yu arkadaşlarının güne götürdü. Haliyle kızlar bayağı şaşırmış Vietnam'lı Bao'yu görünce soru yağmuruna tutmuşlar. Kim bilir ne dedikodular yaptılar?






 Güldük eğlendik, güzel bir geceydi.




Güney hunharca , hoyratça , acımadan götürdü etleri.


Çok sevdiğim dağların arasındaki , Büyük İskender'in fethedemediği tek kent olan Termessos'a gittik.



Sonra yıllardır hep  ıssız bir yerde , doğayla içiçe yaşama hayalim olan yeni aldığım köy evine götürdüm Andres'leri, çocuklar hopladı zıpladı  yapılmakta olan çatıda. ikiside maymun gibiler ödüm koptu bir yerlerden düşecekler diye. Andres te o kadar rahattı merak etme bir şey olmaz diyordu. adam alışmış bu iki afacana.


Akşama Bao birbirinden güzel Vietnam yemekleri yaptı.





Ertesi gün işim olduğumdan Güney ve Varan'a emanet ettim bizimkileri. Antalya'nın muhtelif yerlerini dolaştılar.


 Güney üstün satranç bilgisini Ethien'le paylaşırken.




Çok kaliteli ve anlaşabildiğimiz aile dostlarımız olmuştu. Ayrılık vakti bayağı üzüldük.  Tanzanya ve Japonya'da yeniden buluştuk . Andres; Tanzanya'dan sıkıldığında tayinini istemişti , iki yer müsaitti bana danışmıştı. Hiroşima ve Halep , bende Halep'inde güzel olduğunu ama hiç düşünmeden Hiroşima'yı seçmesini söylemiştim. Doğru tercih şimdi Halep'in durumu malum. Hoş Andres'in yine canı sıkıldı ve Malezya'da şu anda.






2013/08/22

SHIBUMI


“Olağan görünüm altında yatan gizli üstünlük, o kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok, o kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok, o kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok, bilgiden çok anlayış, ifade dolu bir sessizlik, kendini kanıtlama gereği duymayan alçakgönüllülük,
zarif bir basitlik, büyük bir ruhsal rahatlık ama pasiflik değil, hakimiyet peşinde olmayan otorite, elde edilemeyen ancak keşfedilen bilgilerden geçip basitliğe varmış.”

Trevanian’ın Shibumi adlı romanındaki bu satırları okuduğumda, Japonların uzaydan geldiklerini düşünmüştüm. Herhalde bizim anlamadığımız korkunç bir felsefeleri var demiştim kendi kendime. Aslında haksız da değildim, çocukluğum karate filmlerini izleyip ve sinema çıkışı filmden öğrendiğimiz hareketlerin yolda tekrarlanmasıyla şekillenmişti. Mahallede sopalarla yaptığımız "kendo" çalışmalarının izleri hala durur kafamda.  Ellerinden duman çıkartıp ortalıktan kaybolan Ninjalar kalıcı hasarlar oluşturmuştu o çocuk aklımda. Onur için harakiri yapanlar, sol elinin serçe parmağını kesenler, geyşalar, samuraylar, ninjalar,  “go” oyunu, kamikazeler her şeyiyle değişik bir kültürdü.

2013/08/11

Tayland - Chiang Mai Gezisi 2010



Yıllar geçtikçe insan yaşlandığının farkına varıyor. Belirtiler teker teker kendini göstermeye başlıyor. Mesela, artık bir büyük rakı içince ertesi gün rahatsız oluyorum, günde iki paket sigara da zorlamaya başladı. Keza en büyük zevkim olan, Antalya tarafından, Manavgat’ı 5 km. kadar geçince kamyoncuların favori mekanı meşhur Artezyen et lokantasında eskisi gibi bir kilo veya üstü oranlarda et yiyemiyorum. Uykum geliyor hemen.
Fakat en moral bozanı ruhsal değişiklikler. Geçenlerde kendimi, heyecanla Macit Gökberk’in Felsefe Tarihi kitabını okurken buldum. O derece kendimi kaptırmıştım ki, Sokrates’in ölümü sonrası oluşan Kynikler ve Kyrene okulları arasında taraf tutar oldum. Tabii ki tercihim, başında Aristippos’un olduğu ve hiç şüphe götürmeyecek şekilde açıkladığı “İyi hazdır, iyi ile haz aynı şeylerdir” temelinde Hedonizm yani hazcılık felsefesini savunan Kyrene okulları oldu. Şimdiye kadar heyecanla yalnızca çılgın pilot Mister No, imkansızlıkların dedektifi Martin Mystere ve ilkel çağların yenilmez savaşçısı Conan okurdum. Durum cidden vahimdi.
İşte bu ruh hali içerisinde yeniden bir yerlere gitme isteği oluştu bünyede. Tayland’a güzel bir promosyon uçuş bulunca birikmiş millerimle hemen aldım bileti. Planım, Bangkok’ta bir kaç gün takılıp, artık şansıma Vietnam, Laos, Burma Allah ne verdiyse bu ülkelerden birinin vizesini almaktı.
Maalesef gerçek hayat haddinden fazla kaotik olduğundan teoriyle pratik birbirini tutmuyor. Seyahate iki hafta kala Bangkok karıştı. Turuncular mı, sarılar mı iki grup birbirine giriyor. Gezi forumlarında, işte durum karışık kesinlikle gitmeyin türü haberler. Keskin nişancılar Bangkok caddelerinde insanları vuruyor, alışveriş merkezleri yağmalanıyor. Bir kaç gün sonra da havaalanı göstericiler tarafından işgal ediliyor. 3000 yolcu havaalanında mahsur kalıyor. Şaka gibi. Biletimi ayarlamışım, iznimi ayarlamışım. Uçuşa bir hafta kalmış. Neyi paylaşamıyorsunuz, hem bu sıcak ve rutubetli tropik iklimde insan bırak gösteri yapmayı, hareket etmeye üşenir. Verip veriştiriyorum bu çekik gözlülere. Aklıma, artık dünya klasikleri arasına girmiş, efsanevi Tosun paşa filmi geliyor. Seferoğlularıyla Tellioğulları mübarekler. Aman ne olursa olsun diyorum atlıyorum uçağa.