Sayfalar

Recent Posts

Vietnam'lılarla İçme Teknikleri

İçinde bulunduğum durum, Coen biraderlerin film senaryosu gibiydi. Nadir de olsa, gerçek hayat, fantastik kurgudan bile çok daha absürd olabiliyor.

Sri Lanka Gezisi

Sri Lanka'da rehberli araç kiralamanın çok moda olduğunu öğrendim ve bunu Varan'a söyleme hatasında bulundum. Arkadaş çanta taşımaya bile bir sürü söyleniyor, rehber olayını duyunca atladı hemen. Aslında laf ediyorumda gayet mantıklı günlüğü 50$ a anlaştık. Minibüsün benzini, şöförün tüm masrafları (otel, yemek vsvsvsv) hepsi dahil bu fiata

Kamboçya Gezisi

Tayland Kamboçya sınırına (PoiPet) vardık. Otobüsten indiğimizde tuktukçular var sizi sınıra kadar götürüyorlar. Atladık bir tuktuk'a , sınırdan önce vize alınan binaya gittik tuktuk dışarda bizi bekliyor.

AngKor Wat Gezisi

AngKor Wat kozmik evrenin dünyasal bir modeli. Kamboçya’nın bayrağının da simgesi olan Angkor Wat tapınağı, 300 kilometrekarelik alana kurulmuş bulunan Angkor tapınaklar bölgesinin en önemli ve merkezi tapınağıdır. Tapınakların anası.

Chiang Mai Gezisi

Yıllar geçtikçe insan yaşlandığının farkına varıyor. Belirtiler teker teker kendini göstermeye başlıyor. Mesela, artık bir büyük rakı içince ertesi gün rahatsız oluyorum, günde iki paket sigara da zorlamaya başladı. Keza en büyük zevkim olan, Antalya tarafından, Manavgat’ı 5 km. kadar geçince kamyoncuların favori mekanı meşhur Artezyen et lokantasında eskisi gibi bir kilo veya üstü oranlarda et yiyemiyorum. Uykum geliyor hemen.

2007/12/12

GUNBATIMI FANDANGO



Burak Eldem , okumaktan keyif aldığım Türk yazarlarındandır. Kitaplarında kendi alternatif tarih tezlerini sunar. Zaten tarih dediğiniz nedirki? belkide egemen güçlerin ; ortodoks akademisyenlere yazdırdıkları , kendi güçlerini pekiştirmek için metinler. Sonuçta ne güzel öğretilmiş tarih bize, oluşturulmuş bir düzen var. mis gibi plazalarımızda, küçük hesaplar , zam ve terfi hayalleri içinde, kredi borçlarımızla, alıcağımız bir üst model arabanın hayalini kurarak, tavuk çiftliğindeki tavuklar gibi yaşayıp gidiyoruz. O kadar şartlanmışızki ; alternatif fikirleri çok saçma diye yerin dibine sokuyoruz. Acaba şu anki yaşadığımız hayat çokmu mantıklı. Yanı başımızda Bir Milyondan (rakamla 1.000.000) fazla insan resmen katlediliyor , birileride size insan haklarından ve hümanizmden bahsedebiliyor. Ortalık acaip , akla mantıka aykırı magazin programlarından, reality showlar dan geçilmiyor. Gelde egemen güçlerin kontrolüne inanma. Neyse yine konudan sapmaya başladım.

Burak Eldem'i ilk 2012 Marduk'la Randevu kitabıyla tanıdım. Oldukçada hoşuma gitti. Konuyla ilgili bir çok kaynağı toparlamış ve bize sentezini vermişti. Fikirleri ütopik bulabilirsiniz ama özellikle dinler tarihini bir başka açıdan bakmak için faydalı. Zecharia Sitchin'dende oldukça esinlenilmiş. Basındada Serdar Turgut ve Engin Ardınç'ın pasları sonucunda isabetli bir roman oldu.

Sonra Seni Tılsımlar Korur'u çıkarttı. Kitabı aldığım anda cafede 150 sayfasını bitirdim aynı günde kitap bitti. Çok sürükleyici bir kitaptı, alternatif tarihi bir macera olarak önümüze sürmüş. Bu kitapla ilgili ayrı bir yazı yazıcağım.

Bir başka eseri Fraternis'i okurken biraz zorlandım ama Ana tanrıça kültü, sybil geleneği ve nasıl bir ataerkil , barbarlık çağına sürüklendiğimize dair tezleri güzeldi. Yazarın bilgi birikimide kıskanılmıyor değildi. Ayrıca masonların oldukça nasırına basılıyordu.

Şimdi bu şekilde izlediğim bir yazarın son kitabının çıktığını haber alınca, koşarak kitapçıya gittim. Prensip olarak hiç bir Türk yazarının (nobel alanlar hariç) korsan kitablarını almadığımdan ; 26 ytl'yi bayılıp sorgusuz sualsiz aldım kitabı. O parayla ben 6-7 kitap alırdım. Cafe'ye oturdum birde kitabın bir nevi Seni Tılsımlar korur'un devamı niteliğinde olduğunu arka kapaktan okuyunca sevincim tavan yaptı. Ekzantrik yardımcı kahraman Deli Reşat'ı özlemiştim. Özellikle rakı sofralarını, tarihi eser kaçaklığındaki tutkusunu. Eser büyükdere de o kadar komplike olmasa iyi bir roman kahramanıydı.

Ama malesef cafede ; ilk romandaki gibi hemen 150 sayfayı okuyamadım. Bu roman okunmuyor. Hatta ilk 200 sayfa olmasada olurmuş roman. Hele birde kahramanın , eski kız arkadaşıyla cafeye buluşmaya gitmesi varki 50 sayfa. Yirmi gün oldu hala romanı bitiremedim. Sanki yazar kendi hayatını , gazeteciliğini, gençliğindeki travmalarını , yazdıkça yazmış. Bana cidden kendi yaşadıklarını anlatır gibi geldi , işin içinede kişisel duygular karışınca malesef romanda rotasından çıktı. Tipik bir hollywood filmlerindeki çok tutan bir filmin ardından 2. veya 3. sünün çekilmesi gibi. Oscar jürisi acaba olayın Rocky 5 'e kadar abartılacağını önceden bilseydi ilk rocky filmine oscar verirmiydi :-) Bence yazar bu seriyi bu romanla kapasın yeni maceralara yelken açsın.
Edebi bir eser okumak istesem başka kitaplar alırdım, sen ne güzel bilgileri anlıyacağımız dilden anlatıyordun Burak Eldem. Bu kitabı papyonlu amcaya havale ediyorum , alsın okusun eleştirsin. Verdiğim paramıda geri istiyorum. Resmen kazıklandım.

Sonuç olarak bu birikimli yazara bir şans daha tanımak istiyorum , bir sonraki kitabınıda sorgusuz sualsiz alıcağım kredisi var daha.

10 üzerinden 5 diyorum.

2007/12/11

ÜRDÜN GEZİSİ 2007

Evet yeni bir gezi daha . Yazıya başlamadan öncelikle geçmiş yazılarda yaptığım hataları düzeltme ile başlıyacağım. Ne demişler? " Hatanı kabul etmek bir erdemdir".

1-) Ürdün'ün yemekleri felaket değil aksine muhteşem. Haziran'da kadim kankam Varan'la gezimde ; biz iki şaşkın o çöl sıcağında rehberimiz ve arapçamız olmadığından iyi bir lokanta bulamamışız.

2-) Ben iyi pazarlık yapamıyormuşum. Kendimi kandırırken kazık yiyormuşum.

3-) İran gezi yazımda belirtiğim gibi dünyanın en zor vizelerinden biri İran vizesi değil, aksine dünyanın en zor vizesi hanımdan alınan vizeymiş.

Şimdi efendim malumunuz, bünyede sorumluluklardan kaçma, gezme dolaşma dürtüleri olunca bunun önüne geçilmiyor. Bende 2008 yılındaki tatilimi Uzakdoğu gezisine ayırmıştım (Tayland, Laos , Kamboçya, Vietnam). İşte o anda; olaya sizin bölünmez bütünlüğünüzü tehdit eden dış güçler devreye giriyor. Tehdit basit ve net oluyor. "Beni bir yere götürmezsen, Kamboçya'ya gidemezsin!!!!!" Her ne kadar kuyruğu dik tutmaya çalışsanızda , The Bourne Ultimatum tadında bir tehditle karşılaştığınız için , anında karşılık verilir.
"Tabiii , ekimde Ürdün'e gidelim :-))))"

Thy 'den biletler alınır. Antalya - İstanbul, İstanbul-Amman yapılır. Sabah 03:30 gibi Queen Alia International Airport'a inilir. Ürdün , Türk vatandaşlarına vize uyguluyor ama göstermelik bir vize, göstermelik vize nasılmı oluyor? Havaalanında iniyorsunuz sıraya giriyorsunuz , haracınızı veriyorsunuz , galiba adam başı 10JD idi vizeyi alıyorsunuz. Kara yolundan geçişte bu şekilde oluyor. Haşimi Krallığı Ürdün'e adım atıyoruz. Havaalanı bomboştu kimsecikler yoktu.






Sorduk soruşturduk şehre ilk otobüs sabah 07:00 gibi kalkıyormuş ve fiatı 1.4 JD.Tabi taksiler var ama aynı Antalya havalimanında olduğu gibi turist fiatları akıllara zarar. Jordan Dinar'lar havalarda uçuşuyor. Keyfim için akan sular durduğundan ben taksiye atlayıp otele yerleşme planları yaparken Fatma devreye girdi. Otel'e şimdi gitmenin anlamsız olduğunu o kadarda taksi parası verilmeyeceğini söyledi. Gayet mantıklı geldi ve doğal olarak bu planlarımdan vazgeçtim. Bu arada Ürdün havalanı çok küçük bir iki cafe var ve tuvaletler oldukça pis. Otobüsün muavininden rica ettim saolsun oda kırmadı otobüsün kapısı açtı . 2 saatlik bir uyku ilaç gibi geldi.

Sabah 8 gibi şehir merkezindeki terminale geliyoruz.



Şimdi ortadoğunun durumu malum. Ürdün'de bu coğrafyanın tam ortasında. Ama enteresan bir şekilde Ürdün halkı burada huzur içinde kavgadan döğüşten uzak yaşıyorlar. Terminalde indiğimde dikkatimi çeken turistiz diye kimse musallat olmadı. Sadece nereye ne kadara goturebileceklerini söylediler. Hatta bir dükkan sahibide çay ısmarladı.
Bu arada cep telefonum çaldı. Arayan size Suriye-Ürdün gezisi yazımdaki bahsettiğim Muhammed. Çok iyi bir çocuk. Ben terminale geliyorum dedi. Aslında Muhammed'e rahatsızlık vermek istemiyorum ama bir önceki gelişimde öyle güzel sohbet etmiştikki ve aradada ilişkiyi koparmadık devamlı mailleştik. Haliyle gel abi diyorum başlıyalım Ürdün macerasına. :-)
Şimdi Muhammed'le tanışmamız çok enteresan oldu. Haziran ayında biz iki şaşkın Suriye'den çıktık yola. Dolaştık ettik, hadi Lübnan'a geçelim dedik. İngilizcem kötü olduğundan tam anlamadım, bir bombalamamı ne olmuş Lübnan sınırını kapamışlar. Bizde Ürdün'e geçtik. Ammanda biz dolaşırken devlet anons yapıyormuş çöl sıcakları başladı dışarda dolaşmayın diye. Bize gelen çöl sıcaklarının merkezinde iki şaşkın , Amman'ın turist girmez bölgelerinde yokuş yukarı çıkarken tanıştık Muhammed'le. Tabi her Türk gibi her şeye küfür ederek o yakıcı çöl güneşinde yokuş yukarı çıkıyorduk. O muhteşem soruyu sordu. "Türksün dimi?" Şaşkınlık içinde abi burada ne işiniz var dedi , bizde durumu anlatınca dahada şaşırdı. Bizde şaşırmaması gerektiğini geçen senede İran'da olduğumuzu söyleyince , dostluğumuz başladı. Bilemiyorum belkide çocuk halimize acıdı başımıza bir şeyler gelmesinden korktu :-)))
Muhammed öğrenci değişim programıyla, Türkiye'de Gazi Üniversitesinde uçak mühendisliği okumuş.

WADI RUM

Neyse ; Muhammed bir taksiyle geldi. Şöförü Filistinli bir genç adını unuttum. Filistinlilere Türk'üm diyince anında saygı görüyorsunuz. Türk'leri çok tutuyorlar.
Muhammed 2 günlüğüne taksiyi tutmuş. İlk durağımız Wadi Rum'a doğru yola çıkıyoruz.



Beyaz tişörtlü olan Muhammed, siyahlısı filistinli şöförümüz.

Wadi Rum dedikleri bildiğimiz çöl. Adamlar akıllıca çölü pazarlıyorlar. Akabe şehrine yarım saatlik mesafede ve kızıl kumlardan oluşuyor. Aslında laf ediyorumda gayet güzel bir yer. Sıfır rutubet, sessizlik, dinginlik. Zamanında mümtaz şahsiyet Lawrence'in ikmal merkeziymiş. Ayrıca rambo3 , arabistanlı Lawrence, mars gezegeni filmleri filan burada çekilmiş. hollywood için tam bir mars ortamı kızıl renginden dolayı. Burada turist gezdirme işini bedeviler yapıyor. Pazarlık imkanı yok devlet fiks bir fiat uyguluyor. Dolaşmak istediğiniz güzergaha , km ve saate göre ücret listesi var. Bende 35 Jd ye 4 saatlik bir tur seçtim.

Wadi Rum'un girişi





Bu evleri devlet Bedeviler yerleşsin diye yapmış. Ama abilerim oralı bile değil. Aslında haklılarda binlerce yılın çadır kültürü var, uçsuz bucaksız çöl tamamiyle özgürsün. Ne yapıcaksın dört duvar arasında. Bedeviler çok enteresan bir millet, suudi arabistan - Ürdün arasında gidip geliyorlar. Kimse karışmıyor onlara, sınır filan dinlemiyorlar. Ayrıca Ürdün'de polis Bedevilere karışamıyormuş bir sorun olursa onların aşiret lideriyle görüşülüyormuş.

Çölde turistleri gezdiriyorlar , çadırlarda çay ikram ediyorlar.



Birde bu bedeviler arasında "Osmanlı Altını" saplantısı var. Geçen gelişimizdede gezdiğimiz kalede aynı teklife maruz kalmıştık. Osmanlı askerleri buradan hızlı bir şekilde çekilmek zorunda kalınca , ellerindeki altınları çölün, kalenin vsvsvsv hikayenin formatına göre bir yerlere gömmüşler. Hazinelerin planıda Türkiye'deymiş. Getirirsek ortak bir şekilde çıkartabilirmişiz. İlk seferinde dalga geçiyorlar sandım ama Muhammedle'de konuşunca adamların canı gönülden inandıklarını anladım. Çöldeki Bedevi şöförümüz tutturdu haritayı getir hazinenin yarısını al diye. İlgilenenlere duyurulur.

Hoş hazine bulunursa muhtemelen bu Bedevi amcalarımız çölün derinliklerine yollarlar adamı :-) Altınların yarısını vericeklerini hiç sanmıyorum.



AKABE

Wadi Rum'dan sonra Akabe'ye geçtik. Akabe fazla enteresan gelmedi. Türkiye'de bu şekil 150 Akabe türü ilçemiz vardır. Ama ülkenin tek deniz kenarı yeri olunca haliyle önemli oluyor. Ayrıca Akabe serbest bölge ilan edilmiş ve buradan vergi alınmıyor. Dolayısıyla sigaralar, içkiler vb mallar Ürdün'ün diğer yerlerine göre ucuz.
Kızıl Deniz'in karşısında cafede , Ürdün'e has içine kakule katılmış Türk kahvemi ve sigaramı içtim. Fatma ise Kızıldeniz'e ayaklarını soktu.





Akabe'de denize bakınca sağ tarafınız İsrail solda ise Mısır kalıyor. Akşam Olunca 24 saatlik uykusuzluk artık kendini hissettirmeye başlıyor. Petra'da kalmaya karar veriyoruz sabahta direkt Petra'yı dolaşırız.

PETRA

Yine yeniden Petra. Ayrıntılar için bakınız gezi yazılarım.
Yalnız bu sefer Petra bayağı bir kalabalıktı. Asıl mevsimi eylül , ekim aylarıymış. Daha önceki gezimizde o çöl sıcağında haziran ayında denyo gibi bomboş dolaşmıştık buraları Varan'la. Antik kenti ilk defaki gibi zevkle dolaştım. Gidin görüm derim. Tabi yeniden o muhteşem manastıra çıkıldı.





Yorgun , argın Amman'a doğru yola çıkıyoruz. Akşam oteldeyiz.

AMMAN

Kalmak için yine geçen gelişimizdeki oteli seçiyorum. Aşağı Amman'daki King Palace Otel. Otel idare eder ama eski Amman'ın tam merkezinde. Sabah başlıyoruz dolaşmaya , otelde kahvaltı yapmıyoruz zaten bir şeyede benzemiyordu kahvaltı. Bunun yerine Muhammed'in tavsiye ettigi humuscuya gidiyoruz. Burası Ürdün'de meşhurmuş tüm esnaf ve memurlar sabah kahvaltısını burada yapıyorlar. Eski Amman'da bulması kolay Dvd dükkanlarının orada trafik ışıklarının dibinde hemen (ne tarif oldu neyse siz sorun soruşturun).



Tarkan biraderimiz buradada meşhur. Bir Berber dükkanının tabelası. Metamorfozdan sonra moral düzeltmesi dileğiyle.



Şehrin içindeki eski Roma tiyatorsunu geziyoruz.



Amman 2 bölümden oluşuyor. Eski ve yeni Amman. Veya Ürdün'lülerin dediği gibi downtown uptown. Uptown yani yeni Amman, son 30 senede yapılmış bir kent. Lüks evler son model arabalar. gece klüpleri, büyük alışveriş merkezleri vsvsvsvs aklınızdaki ortadoğu imajını siliyor. Artı Irak'tan kaçan zenginler buraya yerleşmiş. İstanbul'un etiler semti gibi.

Bizim dolaştığımız yerler ise eski amman. İstanbul'un sultanahmet , üsküdar gibi eski yerleri. Birde korkmadan taksiye binin, taksimetre kullanılıyor ve şehir içi en uzak yer 3-4 jd tutuyor.

Dolaşırken dikkatimizi çeken , bu kadar kaosun ortasında Ürdün halkının rahatlığı oldu. Kimse sizi rahatsız etmiyor. güvenli bir ülke kesinlikle tavsiye ederim.

Anlatılanlara göre eskiden çok daha rahat bir ülkeymiş. Saddam zamanında Ürdün'e bedava petrol veriyormuş. Durumları süpermiş. Belkide bu yüzden Saddam bir efsane buralarda. Ortadoğudaki son gelişmelerden sonra ülkeye gelen filistinlilerin sayısı artmış. Haliyle nüfus artmış ve bunun sonucu olarakta enflasyonda aldı başını gitmiş.

Kentte gezimizi bitirip otelin yakınındaki Jafra cafe ye gidiyoruz. Burayıda tavsiye ederim fiatlar makul ortam güzel.

Birde Ürdün'de Sri Lankalı hizmetçi modası var. Zengininden, ortahallisine kadar herkes evinde Sri-lankalı hizmetçi çalıştırıyor. Aylıkları 100- 150 $ kadarmış.

Ekstra bir bilgi daha, aşağıdaki yakışıklıda Osmanlı'ya ilk isyan kurşununu atan adammış. Huseyin Din Ali . 1 jd de onun resimleri var.



KING ROAD , LUT GOLU

Sabah Muhammed geliyor, bu sefer arabayı kullanan Muhammed'in halasının oğlu Cemil. Cemil oldukça kafa birisi. Onda ingilizce yok bizde arapça ama lisansız anlaşıyoruz işte. İlk yazımdada anlattığım Kral yolundan Lut gölüne yani Ölüdenize doğru yola çıkıyoruz. Lut gölü deniz seviyesinin 400 metre altında. Kışın Amman'da kar yağarken insanlar buraya yüzmeye geliyorlarmış. Hava oldukça ısınıyor ve basıklaşıyor. rutubetten ter içinde kalıyoruz.

Saatim 5 metre hata payıyla deniz seviyesinin altında olduğumuzu gösteriyor.



Su aşırı tuzlu olduğundan mikroorganizma dahil hiç bir canlı türü yaşamıyor burada. Birde belki okumuşsunuzdur tuzdan dolayı suda oturabiliyor gazete filan okuyup mandrake vari atraksiyonlar yapabiliyorsunuz. ben denemedim ama yakınımdaki fantastik bir fransız bunların doğruluğunu ispatladı.
Valla yüzecek kadar enerjim olmadığından yalnızca ayaklarımı sokuyorum Lut gölüne diğer bir değişle Dead Sea'ye. Şu an tamamiyle yemeğe odaklanmışım. Bu ortadoğu gezilerinde kebaplardan dolayı oldukça kilo aldım.



Hanımla tatile çıkma risklerinden biri daha. Petra'da hatıra olur diye taş taşıttırdı bana. Buradada cilde iyi gelir diye Dead Sea çamuru. Tabi birde gönlünüze göre para harcıyamamanızda ayrı bir durum. İyiki dış hatlarda çantayı açmadılar valla açıklayamazdık biz lut gölünden çamur topladık birde petra'dan taş diye. Aslında laf ediyorumda bayağı bir masraftan kurtulduk. Çünkü Ürdün'de Dead Sea Product's başlı başlına bir sektör. Lut gölünün çamurunu tuzunu vsvsvs alıyorlar , depoluyorlar sonra fransa'da paketliyorlar. Al sana milyar dolarlık güzellik sektörü. Sonrada millet yüzüne vücuduna sürüyor. Çoğuda sahte ürünler. Biz kaynağından depoladık şaşal şişelerine :-)



KING ROAD

Sonra yola koyulduk. Kral yolundan Madaba'ya doğru. İsrail sınırına yakın olduğumuzdan yolda bayağı bir kontrol noktası var. Kral yolu bol virajlı ve kıraç.
Yaklaşık 3500 sene önce Hz Musa ve ahalisi Mısır'dan bu yolu takip ederek vaad edilmiş topraklara ulaşmışlar.



Yeniden Mount Nebo'yu ziyaret ediyoruz. Bu sefer içerdeki vitraylarada bakıyoruz.





Burası Hristiyanlar içinde oldukça kutsal bir yer. Papa'da ziyarete gelmiş.



Sonunda Madaba'ya geliyoruz. Burası Hristiyan yerleşkesi. Nüfusu tamamiyle hristiyan Ürdün'lülerden oluşuyor. Biz geldiğimizde seçimlere 1 hafta filan vardı. Her yer pankartlar. Ürdün'de kral var yanındada parlemanto. Malumunuz bu topraklara acilinden demokrasi geliyor abd tarafından.



Güzel bir restaurant'a geliyoruz. Buranında adını unuttum. Eski büyük bir evi restore etmişler. Ve unutmadan yemekler cidden süper ve Türkiye'ye göre oldukça ucuz. Çekinmeden donatın sofrayı. Umarsızca söyleyin mezeleri. :-)) Yemeğin fiatını unuttum ama galiba 40 Jd gibi bir şeydi.



Soldaki Muhammed yanındaki yeşilli ise muhteşem şöförümüz Cemil. Ürdün'e gitmeyi düşünen varsa Cemil'i kesinlikle tavsiye ederim. Kendisi güvenilir , sempatik, yakışıklı ve ortak bir lisan bilmememize rağmen hoşsohbet birisi. Ayrıca Muhammed'te süper bir mesleği olan , Ürdün'e göre çok iyi para kazanan, kariyer sahibi (kendisi uçak mühendisi, Jordan Airlines'ta uçak design ediyor), yakışıklı ve bekar bir arkadaşımız. Belirtmek istedim. ;-)




Yemekten sonra otelimize dönüyoruz. Sabah yine Muhammed'le Cemil bizi alıyor ilk durağımız Amman'ın içinde Kral Hüseyin'in araba müzesi. Muhtemelen eski kral araba hastası envai çeşit araba var içeride. Benim en çok hem karada hem denizde geçen bir James bond filminde gördüğüm amphicar ilgimi çekiyor.



JERASH

Müzeyi gezdikten sonra Jerash'a doğru yola çıkıyoruz. Jerash kenti en iyi korunmuş Roma kentlerinden biri. Gittiğim her yeri antik Efes kentiyle mukayese etme huyum yüzünden adeti buradada bozmıyalım malesef Jerash'ta Efes'ten oldukça büyük bir kent.




Jerash'ın adının duyulması ünlü seyyah Büyük İskender'le başlıyor. (tabi bizden farklı gittiği hiç bir yerde para ödemiyor bilakis üstüne para alıyor)
Daha sonra Jerash General Pompei sayesinde M.ö 64 yılında Roma İmparatorluğuna katılıyor. Nabatean lar yani Petra yı kuranlarla yapılan ticaret, çevredeki demir madenleri ve tarım sayesinde altın günlerini yaşıyor.





Jerash 3. yüzyılda Roma imparatorluğunun kolonisi olarak ilan ediliyor ve en zengin dönemlerini yaşıyor. Önce Palmyra'nın ortadan kalkması sonrada deniz ticaretinin önem kazanmasıyla kent gittikçe gözden düşüyor. Hristiyanlığın kabul edilmesiyle Justinyen tarafından kente 7 kilise yapılıyor. Ve sonrada tamamiyle unutuluyor.












ANJARA

Ankara yazarken yanlış yazmadım. Gittiğimiz yer Muhammed'in doğduğu yer Anjara diye bir ilçe. Ürdün'ün kuzeyinde kalıyor Suriye'yle sınır İsrail'le yakın bir yer. Zaten Jerash'ı dolaşırken Muhammed'in kızkardeşleri arayıp durmuşlardı gelin gelin diye. Bu kadar muhteşem yemekler hazırladıklarını bilsem hiç Jerash'ı dolaşırmıydım direkt eve giderdim.

Anjara Jerash'a yaklaşık 1 saatlik bir mesafede. Ürdün'de bizim güneydoğuda olduğu gibi aşiretlere bölünmüş. Muhammed'de Ürdün'ün en büyüklerinden olan ZGHOUL aşiretinden. Akşam üstü eve varıyoruz. Büyük bir misafirperverlikle karşılanıyoruz.

Muhammed'in anne ve babası. Muhammed 13 kardeş, 8 kız 5 erkek. bu sayıyı görünce amcaya hürmetimiz bir kat daha artıyor. Birde çocukların hepsi üniversite mezunu iş- güç sahibi.



Yemekler muhteşemdi. Badem ve fıstıklı pilav üzerine tavuk budu, maydonozdan yapılan lezzetli bir salata ve patlıcan, patatesten yapılan bir yemek. Burada çok kilo aldım.



Yemekten sonra aynı bizdeki gibi çay ve sigara keyfi. Sağdaki Muhammed'in asker olan kardeşi , kucaktakide bıcırık yeğeni :-)))). Çocuk her yerde çocuk.



Muhammed'in kızkardeşleri. O muhteşem yemekleri hazırlayanlar.










Muhammed'in bir başka yeğeni






Birde bayramlarda Ürdün'de bizden farklı bir adet var. Anne ve baba tüm evli olan kızlarının evine gitmek zorunda. Bizdeki büyüklerin evine gitmenin tam tersi. Yoksa kızlar küsüyor ve beni koca evinde yalnız bıraktınız diyorlar. Haliyle Muhammed'inde 8 kız kardeşi olunca çocuğa ilallah gelmiş durumda :-))

Topluca resim çektirdik





Muhammedin babası zeytin işiyle uğraşıyor ve artı olarakta evinin altına bakkal dükkanı açmış.



Buradan Muhammed'in dedesi Akil dedenin evine gidiyoruz. Akil dedenin yaşı bilinmiyor ama en az 100 yaşında diyorlar. Bundan 5-6 sene evveline kadar aşiret içi anlaşmazlıklarda ona başvuruluyormuş. Bir nevi racon kesiyormuş. Aşiret içinde oldukça saygın biri.



Ürdün'de tarihçiler kendisine geliyormuş yakın tarihi anlatırmak için. Şimdi bende arap tipi olduğundan Akil dede sağına alıyor beni ve başlıyor anlatmaya. Bende gayri ihtiyari valla , hmmmm , evet gibi kelimelerle destekliyorum dedeyi. Sonra kahkaya kopuyor. Muhammed "Dede o Türk dediklerinden bir şey anlamıyor diyor." Dede'de "Eeeee ben ne yapıyım diyor" Valla yerden göge kadar haklı :-))))



Sonra Muhammed çevirmenlik işine başlıyor. Akil dede Abdulhamit'i çok seviyor. Abdulhamit sultan bu coğrafyada çok meşhur , Kudus'ü Yahudiler'e altın karşılığında satmadığı için. Gençliğinde İsrail'e geçermiş sonradan yapılanlara çok kızgın. Rüyasında Hz Musa'yı gördüğünü anlatıyor. Aslında konuştuklarını bir teybe kaydetmek lazım yaşıyan bir tarih Akil dedemiz.



Muhteşem bir gün geçiriyoruz. Muhammed'in ailesi misafirperverliğiyle oldukça mutlu ediyorlar bizi. Dedemizin elini öpüp bu güzel insanların arasından ayrılıyoruz. Gece uçağımız var. En kısa zamanda Muhammed'in ve ailesinin Türkiye'ye iadeyi ziyaret yapması sözünü alarak Anjara'dan havaalanına doğru yola çıkıyoruz.



Ürdün'den oldukça güzel anılar eşliğinde ayrılıyoruz. Sanki bir Türk ailesinin evinde misafirdik. Kültürlerimiz o derece benzer.

Başka bir gezide görüşmek üzere. son olarak tüm masraflar 1 hafta Ürdün gezisi 2 kişi toplam 800 $ tuttu.