Sayfalar

Recent Posts

Vietnam'lılarla İçme Teknikleri

İçinde bulunduğum durum, Coen biraderlerin film senaryosu gibiydi. Nadir de olsa, gerçek hayat, fantastik kurgudan bile çok daha absürd olabiliyor.

Sri Lanka Gezisi

Sri Lanka'da rehberli araç kiralamanın çok moda olduğunu öğrendim ve bunu Varan'a söyleme hatasında bulundum. Arkadaş çanta taşımaya bile bir sürü söyleniyor, rehber olayını duyunca atladı hemen. Aslında laf ediyorumda gayet mantıklı günlüğü 50$ a anlaştık. Minibüsün benzini, şöförün tüm masrafları (otel, yemek vsvsvsv) hepsi dahil bu fiata

Kamboçya Gezisi

Tayland Kamboçya sınırına (PoiPet) vardık. Otobüsten indiğimizde tuktukçular var sizi sınıra kadar götürüyorlar. Atladık bir tuktuk'a , sınırdan önce vize alınan binaya gittik tuktuk dışarda bizi bekliyor.

AngKor Wat Gezisi

AngKor Wat kozmik evrenin dünyasal bir modeli. Kamboçya’nın bayrağının da simgesi olan Angkor Wat tapınağı, 300 kilometrekarelik alana kurulmuş bulunan Angkor tapınaklar bölgesinin en önemli ve merkezi tapınağıdır. Tapınakların anası.

Chiang Mai Gezisi

Yıllar geçtikçe insan yaşlandığının farkına varıyor. Belirtiler teker teker kendini göstermeye başlıyor. Mesela, artık bir büyük rakı içince ertesi gün rahatsız oluyorum, günde iki paket sigara da zorlamaya başladı. Keza en büyük zevkim olan, Antalya tarafından, Manavgat’ı 5 km. kadar geçince kamyoncuların favori mekanı meşhur Artezyen et lokantasında eskisi gibi bir kilo veya üstü oranlarda et yiyemiyorum. Uykum geliyor hemen.

2007/05/31

Iran Gezisi 2006

***************DÜZELTME******************

İran gezi yazımda bahsettiğim, efsanevi tur rehberi Hassan'dan bir email aldım. Ülkesinde enflasyonun oldukça arttığını ve benim blogumu okuyup kendisiyle görüşenlerin yeni fiatları kabul etmediğini söyledi. 3 senede fiatlar 5'e 6'ya katlanmış. Kısacası Enflasyon canavarı İran ortadireğinide vurmuş :-))
Emaili okuyunca ilk güldüm. Çünkü Hassan oldukça kibar biri, durumu anlatırken düştüğü haller aklıma geldi. Birde bizim kendine özgü insanımız benim yazımdaki fiatlarda diretip kabul etmemesi aklıma geldi.
Sonra oldukça sevindim, demek bayağı bir insan takip ediyor blogu ve Hassan'la temasa geçiyor.
Sonundada üzüldüm böyle bir karmaşaya sebebiyet verdiğim için. Artık eski masalsı fiatlar yok İran'da

Sonuç olarak;

BU YAZIDA BAHSEDİLEN FİATLAR 2006 FİATLARIDIR. İRAN'DA ENFLASYON YÜZÜNDEN FİATLAR OLDUKÇA ARTMIŞ. HESABINIZI ONA GÖRE YAPIN
.

***************DÜZELTME*******************



2006 yılında işlerden dolayı oldukça bunalmıştım. Insan hiç haftasonu tatili olmayan bir işte uzun süre çalışınca ruh sağlığı tehlikeye giriyor. Neyse bu başka bir blogun hikayesi olsun.
Gelelim Iran gezisine. Fikir nasıl oluştu? , nasıl karar verildi?
Şimdi efendim , malumunuz batı medyası bombardımanı altındayız. Yüzyıllardır birarada yaşadığımız komşumuz İran için, allah ne verdiyse atılıp tutuluyor medyada. Valla korktuğum Bush yönetimi küresel ısınmayıda İran'a ihale edicek. Birde binlerce yılın doğulu kültürünü redediyoruz yada farkında değiliz. Suni bir batılı kültür yarattık ülkemizde her şeyi hemen tüketmeye başladık. İnsan ilişkileri mekanikleşti. Kültür diye önümüzde koydukları , Fast food'lar, hoolywood filmleri, senaryo tarzında yazılmış bir gecede tüketilen Dan Brown tarzı kitaplar, küçük bir zümrenin yaşamak zorunda kaldığı magazinsel haberler. İnsanlar hep daha fazlasını istiyorlar, bunları
elde edebilmek içinde kredi borçları , daha çok çalışma, yabancılaşma ,mutsuzluk, kazanılan paraların psikologlara, anti depresanlara , prozaclara gitmesi. Niye? bir üst model arabayı alabilmek, daha konforlu bir evde oturabilmek için. İsteklerin ve yeni model arabaların sonu olmadığı için bence dengeyi itiyaçlarınızı azaltarak sağlıyabilirsiniz. Bedava şeylerin kıymeti bilinerek, güneşin, rüzgarın, dostluğun , manzaranın vsvsvs. Binlerce Ytl verip, bir tatil köyünde elinde tabak açık büfede, sıra beklemeyin. Sırf ben şu tatil köyündeydim demek için bunu yapmayın. Paris'e gidip o demir yığınının altında dünyanın euro su nu bayılıp, romantizm yaşamak isteyenler :-)))) Neyse herkesin kendi tercihi bize saygı duymak düşer. Ama "Ay şekerim bu yaz Paris'teydik, Prag'a gitmeyi düşünüyoruz çok güzelmiş" tarzı bilinçsizce sarfedilen cümleleri yakın çevremde duydukça, bırakın İran'ı, aya fezaya gidesim geliyor . :-)))))
Kusura bakmayın konuyu oldukça dağıttım. Yazımın başındada dediğim gibi oldukça bunalmış olmam ve bu haberlerden gıcık kapmam sonucu (iran'ın vize istememeside büyük bir kıstastı) İran'a gitmeye karar verdim.



Öncelikli kaynak internetti. Yabancı sitelerden özellikle önerdiğim site
http://www.virtualtourist.com/
Ama en büyük yardımı Sn. Zafer Bozkaya'dan aldım. Sitesi : http://www.irangezi.com
Zafer Bey'in yardımıyla İranlı turist rehberi Hasan'la tanıştım. Pazarlığımız yaptık. Hasan'ın tüm masrafları bizden. Ama gözünüz korkmasın kendisi çok az yiyor :-) ve İran'da arabanın deposu 4$'la doluyor. Kendimi bir ara bilimkurgu filminde hissetmiştim. Hasan'ın sitesi:
http://www.aryantour.com

Neyse, zaten yapı olarak fazla ayrıntılı planlara giremem, kafam daha çok karışır. Kararımı vermiştim. 20 senelik arkadaşım Varan'ı (otobüs şirketi markası değil gerçek ismi)aradım hemen. Aramızda Şöyle bir dialog geçti.
Ben:"Kanka , pasaportunu hazırla seni gezmeye götürüyorum"
Varan:"Tamam kanka, Nereye gidiyoruz?"
Ben:"İran'"
Varan:".............."
Yakın çevreme ve çalıştığım şirkete durumu bildirdiğimde , aşağı yukarı aynı sohbet geçti aramızda. Dediğim gibi çağımızda medya herşey. Varan; Yozgat'ta mecburi görevini yapıyordu. Antalya'dan arabamla çıktım yola. Antalya - Konya - Aksaray - Kırşehir - Yozgat. Yozgatta bir gece mola, Varan'la birlikte rakı & mangal kombosu. sızılıp sabah uyanış. Sabah Yozgat'tan çıkış Sivas - Erzincan - Erzurum - Ağrı. Ağrı'da bir başka arkadaş Özgür karşıladı bizi. Kendiside 4 senedir mecburi hizmette Ağrıda bulunuyor. Tabi onlarda seyahat güzergahımızı öğrenince aynı sohbet geçti aramızda. İşin enterean tarafı İran hemen yanıbaşlarında olmasına rağmen, hiç biri İran'a geçmemiş. Hatta bizi vazgeçirmek için türlü alternatifler sunuyorlardı. Türlü şehir efsaneleri, yok sizi sorguya çekicekler, yok iranda şöyleymiş böylemiş.
Tırsmadım desem yalan olur ama kesinlikle belli etmedim. :-)
Sabah Doğubeyazıt'ta çok güzel bir kahvaltıdan sonra, sınıra gittik. Gurbulak tır trafiğini saymazsak oldukça sakindi. Tabi buradada tüm metanetimizi koruyoruz, insan sanki hiç umrunda değilmiş gibi davranmaya çalışırsa eminim çok komik oluyordur o yüz ifadesi. Hele Sınırın İran tarafındaki resimleri görünce heyecanımız tavan yaptı. Türk sınırında işlemlerimizi yaptık ve İran tarafına geçtik.



Tabi tüm bu bize anlatılan saçna sapan şeylerden sonra tedirginlikle sınırdan geçiyoruz, Kapıda bizi türkçesi gayet iyi olan bir memur karşıladı ve işlemlerimizi nereden yapıcağımızı gösterdi. İran; Türk vatandaşlarına vize uygulamıyor. Yalnızca pasaportta İsrail vizesi olup olmadığına bakıyorlar. Aklınızda bulunsun eğer pasaportunuzda İsrail vizesi varsa giremezsiniz, yeni pasaport çıkartın. Aslında daha sonra internette öğrendim İran vizesi dünyanın alınması en zor olan vizelerindenmiş. Bu sebepten İran'da fazla turist göremezsiniz.
Neyse, pasaportlarımız damgalandı, yan taraftada bir bayan memur ; gümrüğe tabi eşyamız olup olmadığını sordu. bizde yok dedik. Sonra aptal aptal etrafta dolaşmaya başladık, hala safça birilerinin bizi sorgulamasını bekliyoruz :-))))) Hatırladıkça aptallığımıza gülüyorum . İnanın Türkiye'de bir alışveriş merkezine girmek , İran'a girmekten çok daha zor. Bir baktık İran topraklarındayız.
Sınırdaki binadan Bazargan'a kadar yaklaşık 2 Km'lik yokuş aşağı bir yol var. Çantalarınız ağır değilse yürüyebilirsiniz, yada dolmuşlar çalışıyor arada. Bu yolda yürürken yine klasik ritüelimizi yapıp , bu sefer fotoğrafta değil video kamerayla etrafı çekmeye başladım. Ve klasik fırçamı yine yedim bir sınır kapısında. Askerler bağırmaya başladı çekim yasak diye:-))))) Bu fırçayı her sınır kapısında yemezsek işimiz rast gitmiyor.
Bazargan'a indik. Bir anda etrafımız taksiciler, döviz bozanlar, meraklılar tarafından sarıldı. Her kafadan bir ses çıkıyor. Bizde Hassan'a bakıyoruz. Ama o kalabalıkta bulmak mümkün değil. Yol boyuncada Varan ; "Hassan'ı ara, Hassan'ı ara" diye tutturmuştu. Bende Ağrı dağı'nın etkileyici görüntüsüne kapılıp "Hı, hı , tamam , ararım " tarzı cevaplarla geçiştirdim. Kendimden emin cep telefonunu çıkarttım , şebeke çekmiyor, sınır 2 km ötede ama şebeke yok, plansız programsız olduğumuzdan gsm operatörümüz için roaming filan da yapmadık . İran'ın roaming antlaşması varmı onu bile araştırmadık. Şimdi o curcunada kart bul telefon bul. Varan'danda haklı olarak fırçayı yiyorum. İran seyahatim fırçalarla başladı. Çiçek gibi oldum.
Neyse nasıl olduysa Hassan bizi buldu. Hoş, beş, nasılsın, biz iyiyiz tarzı cümlelerden sonra. Hassan'ın arabasına bindik. İlk durağımız Maku kenti. Arabada keyif sigaramı yaktım. Onca stressten sonra ilaç gibi geldi. Maku'yu geçince bir benzincide durduk, çocuk çok iyi türkçe biliyordu. Iran'ın para birimi riyal ama halk devletten önce davaranıp paradan 1 sıfırı atmış ve buna kendi arasında tümen demiş. Biz gittiğimizde 100$ = 87.500 tümendi. Tümen hesabı yaparken paranın en sağındaki 0 ı parmağınızla kapatın böylelikle karışmıyor. İran'da kredi kartı kullanılmıyor haberiniz olsun. Yollarda bir çok yerde Türkçe levhalar. Yaklaşık 3 saatlik bir yolculuktan sonra Tebriz'e geliyoruz.

TEBRİZ



Tebriz bir Türk kenti. İran Azeri'lerinin hemen hepsi bu bölgede yaşıyor. Toplam 2.5 milyon nüfusuyla Iran'ın 4. büyük kenti. Yalnız İranlı'lar bizim gibi Azeri diye ayırmıyorlar veya Azeri kelimesini bilmiyorlar, onlarada Türk diyorlar. Zaten konuştuğum her Azeri ben Türk'üm diyordu. İlhanlıların, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Safevilerin başkentliğini yapmış. Mogol istilasına uğramış ve yönetiminde kalmış. Zaman zaman Osmanlılarla, İranlılar arasında gidip gelmiş. Yıkıcı depremler görmüş. Azerbaycan Türkleri Tebriz'e Azerbaycanın anası diyorlar.Mevlana'nın hocası Şemsi Tebrizi bu şehirde doğmuştur. "ateşi sönmeyen kent", anlamına geliyor Tebriz. Zamanında kervan yollarının üzerinde olduğundan çok zenginleşmiş. Ama yaşanan depremler sonucu ve ticaretin deniz yollarına kaymasından eski önemini kaybetmiş. Dağların arasında bir düzlüğe kurulmuş , hava sıcak olmasına rağmen rutubet olmadığından rahat rahat dolaşıyoruz. İnsanları çok misafirperver. Kaç kişi kalmamız için evlerine davet etti.

Imam Humeyni Caddesi, Tebriz'i doğudan , batıya iki parçaya bölüyor ve bir ucunda Tahran'a giden ana yol diğer ucunda ise tren istasyonu bulunuyor. Şehirdeki önemli yerlerden birisi ise Bagh-e gulistan (Gulistan Bağı) parkı. Bu parkın karşısında oldukça temiz ve güzel bir Otel olan Morvarid'e yerleştik. Tabi buralardada pazarlığınızı yapın. Aynı taktik; suratta bir gülümseme :-)))) inanın fiatlar yarıya düşüyor.





Otel'e yerleştikten sonra Tebriz'de dolaşmaya başladık. Rehberimize , bizim kültürden anladığımız öncelikle yemektir dedik. :-)))))) Şansımıza İran'ın ulusal yiyeceklerinden olan Abguşt'un en iyi yapıldığı yer Tebriz. Güzel bir lokantaya gittik. Şimdi abguştta ilk olarak biftek veya dana eti haşlaması bir havanın içinde geliyor. Ayrıca, bezelye, patates, domates ve soğandan yapılma bir tür çorbayı yanında servis ediyorlar. Ve yanında nan denilen yufkaya benziyen ama çok lezzetli iran ekmeği. Bu çorbayı havanın içine isteğinize göre kıvamını ayarlıyarak döküyorsunuz ve başlıyorsunuz havanı dövmeye. Hem stresiniz gidiyor , hem karnınız doyuyor :-))) Tek kelimeyle muhteşem bir yemek. Bu gidişle iyi kilo alıcağız İran seyahatinde.





Yemekten sonra Tebriz yakınlarında küçük bir yerleşim yeri olan Kendovan'a gittik. Buranın özelliği aynı bizim Kapadokya bölgesine benziyor. Birde balı çok meşhur. epeyce bal aldık buradan. Daha buralara modernize canavarı uğramadığından, ballara şeker atmayı bilmiyorlar yada bilimum ticari atraksiyonları, turist kazıklama yöntemlerini. Anlıyacağınız , modern tabiriyle buralara daha demokrasi gelmemiş.

Bal aldığımız dükkan. Soldaki dükkanın sahibi, ortadaki rehberimiz Hassan ve sağdaki kadim kankam Varan.



Kendovan





Sonra güzel bir yerde manzaraya karşı çayları söyledik. İran'da çayın içine şeker atılmıyor yanında geliyor. Çoğunluğu safranlı şeker. Pilavlardada safranı kullanıyorlar. Çaylarımızı içerken bal aldığımız adam geliyor , aynı türk usulü çaylar benden diyor. Ve tutturuyor bu gece bende kalın diye. Zar zor otele yerleştiğimizi ve kalamıyacağımızı söylüyoruz. İran misafirperverliği oldukça etkiliyor bizi ve aklımıza İran hakkında yazılan çizilenler geliyor.



Tebriz'e vardığımızda hava kararıyor. Hassan Zulhaneye gitmemizi teklif ediyor. Zulhane; bir çeşit spor, ayin ve klup tarzı bir yer. Nasıl bizde insanlar spor salonlarına gidiyor ter atıyor buda öyle bir şey ama çok daha farklısı. Kökeni islam öncesi Pers imparatorluğuna dayanan çeşitli savaş hareketlerinin islamiyetle özellikle Şii inancıyla harmanlaşmış hali. Bir dansmı desem bir ritüelmi veya ayinmi. Valla tam anlatamıyorum en iyisi yerinde izleyin. Seyirciye karşıda yapılmıyor belli bir periodla toplanıyorlar kan ter içinde bitiriyorlar ayini. Şehrin ileri gelenleri oradaydı. Belli bir hierarşi var. 70 yaşındaki adamların performansını görünce kendimizden utandık. İlk ısınmayla başladılar. Bir tane liderleri var o yönetiyor. Sonra tahtadan yapılmış lobutlarla devam ettiler. Ardından antik pers savaş hareketleri geldi. Ve Şii inancının acı çekme ritüelleri.







Mahsun Kırmızıgül'den hepimiz kardeşiz çalıyordu. Mahsun ve İbo buralarda çok meşhur. Her yerde onların şarkıları çalıyor. Ve malesef türkiye hakkında bildikleri korkunç bir televole kültürü . Zannediyorlar tüm türkiye aynı hayatı yaşıyor. Aynı bizim İran hakkında tek bildiğimizin Molla rejimi olduğu gibi. Türkiye bir masal ülkesi olmuş Tebriz'de.



Sabah erkenden kalkıyoruz ve Tahran'a doğru yola çıkıyoruz. Tebriz - Tahran 600 km. Ama bu yolu Türkiye'ye göre hesaplamayın. İran'da şehir içi trafik berbat olmasına rağmen otobanları güzel. Ve buradada radar kontrolü yapılmadığından mesafeleri hızlı bir şekilde alıyorsunuz.
İlk durağımız Gonbad-E Soltaniyeh, İran'da mogol egemenligi varken , Mogol sultanı tarafından yapılmış galiba. Siz yinede internetten bakın hikayesine. Dünyanın en büyük tuğladan yapılmış kümbetiymiş. İnanılmaz bir mimari, sütun filan yok , koca bina yalnızca tuğlaları üstüste koyarak yapılmış. İçerideki asker türk olduğumuzu öğrenince oldukça iyi davrandı ve bizi bayağı bi gezdirdi. Yine ikramlar ve geleneksel İran misafirperverliği.





TAHRAN

Evet sonunda Tahran. Hassan'la Tahran'daki geçiriceğimiz vakti 2 gün olarak planlamıştık. Ama daha şehre 30 km varken trafik konvoyları başladı. Akıllara zarar bir trafik var. Herkes bir taraftan dalıyor, solluyor, sağlıyor. Korkunç bir hava kirliliği, nefes alınmıyor. Tahran kabus gibi gelmişti bize. Burayı gördükten sonra İstanbul trafiğine laf etmiyoruz artık. Otele kendimizi zor attık. Bu tip yurtdışı gezilerimde özellikle ; otantik ve eski otelleri seçiyorum. Otel Naderi'de bu tip bir otel. Yüksek tavanları, kadife perdeleri ve mobilaylarıyla Şah dönemini hatırlatıyor.Birde altında bulununa cafesi Tahran'lı gençlerin ve üniversite öğrencilerinin buluşma noktası. Güzel sohbetler yapabilirsiniz burada.

Bu Santral hala çalışıyor, süs değil . Bizzat test ettim.



Otel'den sonra Vanak Meydanındaki, Ali Gapu Restaurantı'na gidiyoruz. Buraya genellikle Tahran'ın zenginleri ve İran'da bulunan diplomatlar geliyor. Fiat performans oranı güzel. Gecenin sonunda yaklaşık 40$ ödedik ve Türkiye'de bu kadar yemeği böyle bir mekanda yeseydik en az 200$ dı. Sahnede antik Pers müziği çalan bir grup vardı.





Geneneksel Chello (Çello) kebaplarımızı söylüyoruz. bu kelimeyi ezberleyin İran'da aç kalmazsınız. Safranlı pilav üzerine bizim Adana kebaba benzeyen eti koyuyorlar. İran'ın her yerinde çello kebap bulabilirsiniz. Birde burdaki pirinçler bayağı kaliteli, Hazar denizi havzasından çıkıyor, ince uzun. Bizim kullandığımız pirinci kalitesiz diye kullanmıyorlar. Oldukça güzel. Yanında Zereşk Pilavı (tavuklu pilav üzeri zerde ve kurutulmuş nar taneleri) ve Fisuncan (nar suyunda dinlandirilmiş ve ceviz, patlıcanla tatlandırılmış kızartma et) söyledik. Yemekler muhteşemdi. Korkumuz , İran'da alkol yasak olduğundan kendimizi yemeğe verdik ve acaip kilo alıcağız.

Yanımızda japon heyeti, masalarında japon bayrağı vardı onlardan kıskandık bizde Türk heyetiyiz dedik , masaya bir bayrak istedik. Saolsun şef garsonda Azeri'ymiş getirdi hemen bayrağımızı



Sabah erkenden kalkıyoruz. Kadim kankamla; Tahran'dan hemen kaçma kararını alıyoruz. Bu kaotik ortamda dolaşsakta bir şey anlamıyacağız. Ve Hassan'la konuşup abi biz buradan kaçalım diyoruz :-)))))) Ver elini Esfehan. Dünyanın yarısı.

Tahran Esfehan arası yaklaşık olarak 450 km. Tahran'dan çıkınca yavaş yavaş çöl iklimi kendini göstermeye başlıyor. Yol güzergahımızda ,ilk olarak Qom (Kum) kenti var.

QOM (KUM)

Kum kenti, İran'da fanatizm doruk yaptığı bir yer görmek istiyorsanız tam size göre bir yer. 1979'da nüfusu 160 bin olan Kum, bugün yaklaşık 1.8 milyon kişiye ulaşmış durumda. İslam devrimi burada başlamış . Molların eğitildiği ana merkezde burada.



Rahmetli İmam Humeyni'nin (r.a)Kabri saadetlerini geziyoruz. Bu yer Tahran'ın hemen çıkışında. İmam Humeyni'nin doğduğu yer ise Humeyn şehri.
Şimdi buraya girerken, malum bizim Anıtkabir gibi sıkı bir arama var. Kapıda metal dedektörler, üst ve çanta araması.Hallerinden belli profesyonel askerler. Üstümüzü arıyorlar, bende creative nin bir mp3 playerı var çantamda. Asker ne olduğunu anlamıyor. Bir anda ortam geriliyor, birilerini çağırıyorlar. Haliyle tedirginliğimiz artıyor. Hassan'a Türk olduğumuzu Humeyni'nin kabrini ziyaret etmek için geldiğimizi söyle diyoruz . Bir anda üst araması bitiyor. Yanlarına buyur ediyorlar. Sonrası bildik görüntüler, askerlerin komutanıda Azeriymiş , içerde resim çekebiliceğimizi söylüyorlar. Ziyaret sonrasıda çaya davet ediyorlar. Girmek için bir ağlamadığımız kaldığı AB birliği ülkelerini ziyaretimdeki davranışlarla bu insanların Türk olduğumuzu öğrendiği zamandaki davranışlarını mukayase ediyorumda. İnsanın isyan edesi geliyor. Bilip bilmeden Batıdaki teknolojik üstünlüğü, kültürel gelişme olarak algılıyoruz. İddia ediyorum asıl kültür doğu da var. Artık kabul etmemiz lazım doğulu bir kültüre sahibiz ve bundan korkmamalıyız. İran'daki rejimin Türkiye'den bakılıdığında çok katı bir İslam Rejimi görüntüsü verdiği muhakkak. Ancak İran'da bu rejimin belki de en hoşgörülü örneklerinden biri yaşanıyor. mesela Hristiyan ve diğer etnik azınlıklar için, belli oranda evlerinde alkol üretmelerine izin veriliyor. Tebriz'de Ermeniler piskoposluk seviyesinde temsil ediliyor. Tebriz'de ve bir çok yerde türkçe tabelalara rastlıyoruz. Hristiyanlar, yahudiler,sunniler, zerdüştler, dini inanışları yüzünden herhangi bir baskı görmüyorlar. Ürdün'de İran hakkında konuştuğumuzda, "sizi nasıl doğramadılar , siz sunnisiniz " demişlerdi. Medyanın gücü Ürdün'de bile mükemmel işliyor. Bu fanatik Kum kentinde, Humeyninin anıt mezarının içinde, Sunni olduğumuzu öğrenen bir adam, gökyüzüne bakıp yukardaki Allah tek demişti. Sonra kendi ülkemizde ezbere; İran'da demokrasi yok, insan hakları yok diye konuşmaya başlıyoruz. Acaba bizde veya Avrupa'da yada Amerika'da insan hakları ne kadar var.
Neyse ; tavsiyeler bölümünde yazdığım gibi siyasal tartışmalardan kesinlikle uzak durun. Çoşma huyu olduğundan bünyede ; ben zaman zaman tartışmalara katıldım ama şanslıydım başıma bir şey gelmedi ama siz kesinlikle yapmayın.

Humeyni'nin kabrinin içi





Kum kentinde bir çok kutsal mekan var. Hz. Ali'nin ve akrabalarının türbeleri, camiileri. Oranın yetkili mollasından izin aldık. Makamına gittik yanımıza kendi adamını verip her yeri dolaştırdı bize.





KASHAN

Artık tamamiyle çöl iklimine girdik. Kashan çok sıcak bir kent. Burada Fin Historical Garden 'ı geziyoruz. Çölün ortasında bir vaha. Eski İran şahları buraları yazın serinlemek için kullanıyorlarmış. Bir de eski Kashan evlerinin mimarileri etkileyiciydi.







İran yemeklerini pardon kültürünü :-)))) tanıma çabamız tüm hızıyla sürüyor. Yemekler geldiğinde fotoyu , blogu bilimum dünyevi şeyleri unuttuğumuzdan hep yemeğe oturduğumuzda fotoları çektik. Yemekler daha gelmemiş oluyor. Masalar boş. Yanlış anlamayın bu güzel restaurantlara girip sırf foto çektirip saha sonra tost filan yemiyoruz . :-)) Valla İran'da bu güzel yemeklere dayanamıyorduk. Yemekler gelince hücum.




ISFEHAN


İşte masalsı bir şehir. Şehrin sadece muhteşem mimarisi degil; sakin huzurlu atmosferi, ılıman havası sizi bir anda etkiliyor. Bu şehir size gerçek İran kültürünü ve sanatını yaşatıyor. Ama iddiasız bir sakinlikte. Şehirde mistik bir atmosfer var.
Hele gece dolunay varken bir anda kuşların havalanması, havanın serinlemesi, aynı anda çayın yanında nargile içilmesi. Kesinlikle bu kentte yaşarım uzun yıllar.



16. yüzyılda çıkartılmış paralarda şehir için " İsfehan dünyanın yarısıdır" yazısını basmışlar. Diğer yarısıda İstanbul galiba :-))))
İsfehan en parlak dönemini Abbasiler zamanında yaşamış. Meşhur Şah Abbas , ülkeyi Moğollardan temizlemiş , İran'ın yarısından fazlasını elinde tutan Osmanlılar'ı da Tebriz'e kadar sürmüş. Burayıda başkent yapmış. Çeşitli olaylardan sonra başkent önce Kashan'a sonrada Tahran'a taşınmış. Tahran anlıyacağınız suni bir başkent. Bir ruhu yok. İslam devrimi olduktan sonra en fazla ilgi ve para yardımı İsfehan'a yağılmış.

Şehirdeki Bir çok yapıda kullanılar çinilerdeki mavi renk, çölün rengiyle güzel bir kontrast sağlıyor.

Öncelikle Meydan-ı İmam yani İmam meydanını dolaşın. Şehrin Merkezi burası. Boyu 500 metre eni 160 metre. Unesco'nun dünya mirası listesinde. Meydanın bir köşesinde kapalıçarşı bulunuyor. Burayıda gezin.









İmam Meydanı , Kral'ın sarayı





İç kısımda bir kahve var. Valla yerini sormayın istesemde tarif edemem. Arayın bulun. Birde meydanı komple gören üst katta bir kahve var. Manzara muhteşem buradan. Burayada gidin. Birde İsfehan'a özgü, çok tutulan gezz diye telffuz edilen bir tatlı var. Bunuda muhakkak tadın.





Sonra; Mescid'i İmam camiini (Öyle bir akustik yapmışlarki camiinin içinde, küçücük bir ses bile yankı yapıyor), Kakh'ı Ali Gapu (Ali'nin kapısı) , Cehel Soton (40 sütun), Sallanan Minareler (munar junban) ve Si-0se Pol (33 sütunlu köprü) u dolaştık. Kentin her yerinden tarih fışkırıyordu.









SHIRAZ (ŞİRAZ)

Evet, Shiraz bülbülerine doğru gitmek için sabah erkenden kalktık. Isfehan - Shiraz arası yaklaşık 500 km.
Bir şiir ülkesi İran. Zaten farsçayı dinleyin insanlar sanki şarkı söylüyor yada şiir okuyor gibi konuşuyorlar. Bizde bir şiir kentine geldik.

Tabi ilk olarak Hafız'ı anmaya Hafız'ın kabrine gidiyoruz.

Hafız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış;
Yeniden her gün açarmış kanayan rengiyle,
Gece, bülbül ağaran vakte kadar ağlarmış
Eski Şiraz’ı hayal ettiren âhengiyle.

Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.

Yahya Kemal Beyatli

Tabi bu dizeleri Iran'lıların rakı eşliğinde Münir Nurettin Selçuk'tan dinlemeleri imkanı yok. Rakısız olabilir. :-))) Neyse siyasi tartışmalar yok demiştik.
İran edebiyatının 4 büyük şairi Firdevsi, Mevlana, Hafız-ı Şirazi ve Sadi-i Şirazi’den Hafız ve Sadi’nin Şirazlı olduğu ve bu şairlerin dünyaca tanınmdığını biliyormuydunuz. Şimdi öğrendiniz. Ünlü alman şairi ve düşünürü Goethe Hafız-ı Şirazi'den oldukça etkilenmiş. İran İslam Cumhuriyetinin kültür kenti Şiraz’ın UNESCO’da dünyanın ikinci edebiyat kenti olması projesi ele alınıyor. Valla bende burada yaşasam kesin şair olurdum tabi eski zamanda meşhur Şiraz üzümlerinden yapılmış; Şiraz şarabı eşliğinde şiir yazmak kaydıyla.

Karimkhani Citadel



Şiraz Çarşısı



Rüstem İran'da büyük bir mitolojik halk kahramanı. Çeşitli hikayeleri var, cinlerle , yaratıklarla vsvsvs. Zamanında devleri kaf dağına sürmüş. Tolkien'e ve spielberg'e duyurulur.



Quran Gate (Kuran Kapısı) Buranın altından geçerken dilek dileyenin her dileğinin kabul ediliceğine inanılıyor.



Yorgun argın otelimize döndük. Tatil boyunca Hassan'la kültürel farklılıklarımız yada benzerliklerimizi devamlı konuşuyorduk. Misafirperverlik her iki kültürde aynıydı. Mesela bizde Trafik bu şekilde karmaşık olsa herkes birbirini vurur diyorduk. Düşünün Tahran'ın merkezi hariç hiç bir kavşakta trafik ışığı yoktu. Sağa veya sola dönüşlerde sinyal kullanılmıyor. Ama insanlarda korkunç bir hoşgörü var. Ne bir tartışmaya veya kavgaya şahit olduk. Aynı şaşkınlığı otelin lobisinde yaşadık. İran - Meksika maçı vardı. Kadınlı erkekli bir grup maçı izliyor. Bizde onlara katıldık , ama sanki piano resitali izliyorlar gayet sakin bir şekilde. Tabi biz tipik iki Türk olarak 15 dakika zor tuttuk kendimiz başladık futbol terörüne. Mantıklı düşünürsek ulan bize ne. Herkes bize bakıyordu. Bir kere İran'ı sevdik ya ölümüne düşmanız Meksika'ya. Duygusallık tavan yapmış. İran beraberlik golunu atınca bizden başka ayağa fırlayıp gooooool diye bağıran yoktu yada havaya silahını boşaltan. Oturduğum koltuğa vururken herkes bana bakıyordu. Kendimizi barbar gibi hissettik :-))))))) Bu arada İran 3-1 yenildi. Tabi duvarı tekmeleyen veya koltukları yumruklayanlarada rastlamadık. Ya tüm otelin lobisi denek grubumuz antidepresan yüklenmişti yada İran'ın geneli böyleydi.

Ama böylede maç izlenirmi ? İnanın bir zevki yok. :-)



Birde Alkolsüz bira eşliğinde. Kurtlar vadisindeki Seyfo dayının aforizmasına benziyor. "Gaz maskesiyle gülü koklamak" Şerefinize



PERSEPOLİS

Persepolis , Şiraz'ın 55 km doğusunda kalıyor. İlk olarak Pers Kralı Büyük Cyrus'un anıt mezarına gidiyoruz.



Sonunda Persepolis. Uzun yıllardır burayı görmek istiyordum. Büyük Pers İmparator'luğunun başkenti. Heybetli dış kapısından başlıyoruz kendit dolaşmaya.



Persepolis, M.Ö. 6. yüzyıl sonlarına doğru Pers Kralı I. Darius (Dara) tarafından kurulmuştur. Darius'dan sonra tahta çıkan Kserkes I (Xerxes) ve Artakserkses (Ardaşir) şehri büyüterek harika anıtlarla doldurmuşlardır.

Şehir 3 bölüme ayrılıyor. Saray, Tören Salonu ve Kral Mezarları. Özellikle tören salonu kapalı olarak 10.000 kişi alabiliyormuş zamanında. Şimdiye kadar eski uygarlıklarda böyle bir kapalı salon görülmemiş.












Kral Mezarları






Hazar Denizi, Rasht Bölgesi


Artık İran gezimiz bitti. Ama rehberimiz Hassan tutturuyor. Ben sizi çok sevdim böyle turist gezdirmedim şimdiye kadar, Evime davetlisiniz. Ya Hassan yapma etme neyse Başlıyoruz Hazar denizi'ne doğru gitmeye. Hassan Fars değil, Gilan diye bir ırktan. Toplam nüfusları 2.5 milyon kadar. Oturdukları yer dağlar arasında olduğundan Moğollar istila edememiş , Müslümanlıkta 200 yıl sonra girebilmiş. Bizim Karadenizlilere benziyorlar. Rasht bölgesinin iklimi ve bitki örtüsü aynı Karadenize benziyor. Çölden sonra bu serin iklim ilaç gibi geldi. dünyanın en iyi kalite pirinçleri bu bölgede yetişiyor ve meşhur İran havyarı.


Hasan'ın oğlu Aryan, Zıpır bir çocuk, biraz oyun oynadık, Acaib damad kaldı çocuğun adı :-)))





Eski Gilan Evi



Masulleh Köyü (Köy Unesco koruma listesinde, ama biz daha çok güzel şiş kebaplarıyla ilgilendik :-))), internetten araştırın köyün hikayesini)





Bol bol balık yedik



Ve Türkiye'ye doğru yola çıktık. Ayrılık zor oldu bu ülkeyi inanın çok sevmiştik.
Hassan bizi sınır kapısına kadar götürdü.




İran'a demokrasi gelmeden bu fiatlara gidin derim.